28 Ocak 2013 Pazartesi

GÜNAH KEÇİSİ ÖĞRETMEN YAZARLAR

Çocuk ve gençlik yazınında kalitesizlik artıp, lay lay lom konular kitap sayfalarında hızlı şekilde yer almaya, pıtraklı diller paragrafları sarmaşık gibi sarmaya başlayınca, öğretmen yazarlar günah keçisi olarak gösterilmeye başlandı. Kültür yoksunu, sözcük dağarcıkları kıt, kullandıkları sıfatlar kaldırıldığında, kitap sayfalarının yarı yarıya eksileceği, hiçbir edebi yanı olmayan türde 'kitaplar' yazanlar piyasaya hakim olmuşsa, bunun yarattığı olumsuzlukları yalnızca öğretmen yazarlara yüklemek haksızlıktır. Bu bakış açısı çocuk ve gençlik kitaplarına eleştiriel gözle bakmamızı, doğru değerlendirmeler yapmamızı, sorunları saptamamızı güçleştirir; yalnız güçleştirmekle kalmaz, bizi yanlış yöne sürükler.

Kitap yazmak kimsenin tekelinde değildir. Şu meslekten olanlar iyi yazar, bu meslekten olanlar kötü yazar;  gençler bu işi daha iyi kotarır, yaşlılar bir kenara çekilsin tarzı yaklaşımlar abesle iştigal etmektir. Mesleği ve yaşı, yazarın niteliğini belirlemez. Dünyada ve ülkemizde, bırakın şu meslekten, bu meslekten olmayı doğru dürüst eğitim almamış; ama, edebiyat dünyasında unutulmaz yer edinmiş Yaşar Kemaller, Orhan Kemaller, Charles Bukowskiler adını sayamayacağım pekçok yazar vardır.Yazdıklarıyla, çocuk edebiyatında çığır açan öğretmen yazarların varlığını kim inkar edebilir! Mesleği berberlik olan sanat dünyasının önemli isimlerinden Yves Montand,  Fransa gibi kültür ve sanatın merkezi olan bir ülkede, cumhurbaşkanlığına aday gösterilmek istenmiştir. Kısaca söylersem, kişinin mesleğinin yazarlığına, sanatçılığına olumlu ya da olumsuz etkisi söz konusu olamaz.

Yazarlık; istisnalar bulunmakla birlikte kolayca, genç yaşta ulaşılan, ulaşılacak bir meslek değildir. Yeteneğin, geniş düş gücüne sahip olunmanın yanı sıra  yıllar yılı  okumaları, hayatın içinde bulunmaları, biriktirilen yaşam deneyimlerini, bilgiyi, yoğun bir kültür birikimini gerektirir. Gelmek istediğim noktalardan biri de şudur: Öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle kitaba karşı ilgisiz olan bir toplumda, yazar, yayınevi ilgilileri okumakta ve kitabı sevmekte midir? Bu soruya yanıtım "hayır!" olacaktır ne yazık ki... Piyasada pekçok kitabı bulunan bir çocuk edebiyatı yazarına, tanıştığımız gün sordum (öğretmen değildi): "Hangi yazarı beğeniyorsun?" "Fakir Baykurt" yanıtını verdi bana. "Hangi kitapları okuyorsun?" dediğimde ise yanıt yine aynıydı: "Fakir Baykurt'un kitaplarını." Yanlış anlaşılmasın, Fakir Baykurt'a saygım sonsuzdur. Yıllar yıllar öncesinde köy enstitülü babamın da etkisiyle bütün kitaplarını okumuşumdur.

Buradan gelmek isteğim noktalardan biri de, içinde bulunulan siyasi ortamların, çocuk yazınının yönü belirlediği gerçeğidir. Şöyle bir ülkenin siyasi geçmişine bakacak olursak bu gerçeği açıkça görürüz. Ülke açısından bir dönüm noktası (olumsuz anlamda) sayılan 12 Eylüllü yıllar öncesi çocuk kitapları, siyasi içerik taşıyan, toplumsal yapıyı eleştiren, sorgulatan, isyana sevk eden türde kitaplardı çoğunlukla. Dilleri yalın, akıcı, düşündürücüydüler. 12 Eylül darbesiyle birlikte bu kitapların köküne kibrit suyu döküldü. Yerlerini; uslu terbiyeli, vatanına milletine bağlı, anababa sözü dinleyen çocukları anlatan (Çocuk Kalbi) kitaplarla, gençleri romantizme, boş hayallere, Polyannacılığa yönlendiren İpek Ongun kitaplarına bıraktılar. İşte bu siyasi ortamda meslekleri gereği; terbiyeci, didaktizmi yaşam felsefeleri haline getirmiş, eğitici, öğretici yönleri gelişmiş olan öğretmenler çocuk yazını piyasasında boy göstermeye başladılar. Doğrusu, susturucu baskıcı siyasi ortamda, çocukları terbiye etme görevini çok iyi yürüttüler. Tabi ki, terbiyecilikleri çok iyiydi; ama, yazarlıkla uzaktan yakından ilgileri yoktu çoğunun. İşte bugün, "öğretmenler kitap yazmasın" deniliyorsa, nedeni budur ve bu sözü söyleyenler haklıdırlar.

Günümüze gelecek olursak, dindarlığın geçer akçe olduğu, baskının sürdüğü, paranın Tanrı olduğu, bilimin yerini dini söylemlere bıraktığı, kadın erkek eşitliğinin yok edilmeye çalışıldığı, kitapların sansürlendiği, savaş naraları atıldığı, yalakalığın reytinginin yükseldiği, her türlü kaosun yaşandığı bir ortamdayız. Bütün bu ortamların çocuk ve gençlik yazınına nasıl bir etkisi olduğunu/olacağını sizlere sormak istiyorum.

Umarım, çocuk ve gençlik kitaplarındaki bu kalitesizliğin sonu gelmek üzeredir.                

4 yorum:

  1. ee, kimler yazsın bu çocuk kitaplarını? ve ne yazsınlar?

    YanıtlaSil
  2. Kimler yazsın:
    -Öncelikle okumayı sevenler, çok kitap okumuş olanlar,
    -baldan tatlı, zehirden acı dili olanlar,
    -Şiir gibi konuşup şiir gibi yazabilenler,
    -Düş ve çağrışım gücü zengin olanlar,
    -çocukları ve gençleri çok iyi tanıyanlar,
    -Dünya ve kendi toplumundaki olayları yakından izleyip, çevrelerinde iyi gözlem yapanlar.
    -aşırı meraklı olanlar (en az meraklıkedi kadar)
    -engin psikoloji bilgisine sahip olanlar.
    -Duyarlı ve ilgili olanlar,
    -Kapitalist düşünce sistemine ve felsefe anlayışına karşı çıkanlar,
    -Yayınevlerine mihnet etmemeyi göze alanlar, yayınevlerine rağmen yazma isteğiyle dolu olanlar.
    -Tabulara şiddetle karşı çıkanlar vs.....

    YanıtlaSil
  3. :))))) harikasın... demek ki yazmaya devam ediyoruz arkadaşım :)))

    YanıtlaSil
  4. Arşivlemek kaydıyla evet...

    YanıtlaSil