13 Ocak 2013 Pazar

YASAKLAMA - ADAM ETME - UYUTMA


Bir zamanlar bu toplum başkaldırmıştı: oligarşiye, eşitsizliğe, adaletsizliğe... Daha eşitlikçi, daha adil, daha özgürlükçü, daha insanca yaşanabilecek bir düzendi istedikleri. Büyük güçler, başkaldıranların başlarını ezdiler, işbirlikçileri oldukları kapitalist zihniyetli emperyalist güçlerin de desteği ve katkılarıyla. Kimi, zindanları boyladı korkunç işkencelere maruz kalmak üzere; kimi, yağlı urganlı darağaçlarında can verdi; kimileri, bu acımasız kıyım karşısında korkuya kapılıp karşı saflara geçti. Genç, inançlı, cesur, hümanist insanlardı herbiri. Böylesi bir ulusal ve uluslararası sömürü düzeninde; egemen güçler, kendi çıkarlarını koruyan kurulu düzene başkaldıranların hazin sonuçlarını gösterdiler bütün dünya aleme. Yürüyüşler, toplantılar yasaklandı. Kitaplar, silahlarla birlikte suç unsuru olarak gösterildi. Yasalar rafa kaldırıldı, insanlar karanlık bir korku düzeninde yaşamaya mahkum edildi.

Toplumu adam etmelilerdi ki, bir daha böylesi isyanlara kalkışmasınlar. Başkaldırının en büyük sorumlusu, her faşist yönetim biçiminde düşünüldüğü gibi, bu âsilerin okudukları kitaplardı. Hele de o çocuk kitapları... Öğrenmemeleri, bilmemeleri, düşünmemeleri gereken şeyleri öğrenmeye, düşünmeye  itiyordu kitaplar, küçücük sabileri!!! Haklarının, özgürlüklerinin bilincine varıyorlar, haksızlıklara karşı gelmeyi, kendilerini ifade etmeyi, gözlem yapmayı, gerçek demokrasinin ne demek olduğunu, yoksulların yaşam güçlüklerini, sömürgen ülkelerde çocukların lüks içinde yaşadıklarını, hep kitaplardan öğreniyorlar, büyüdükleri zaman da işte böyle isyankar oluyorlardı. (o dönemin çocuk kitapaları, içerikleriyle her kurulu düzen savunucusunu korkutacak türdendi.)
Bu düşünceler ışığında, yılanın başını küçükken ezmeye karar verdiler. Neredeyse bütün çocuk kitapları yasaklandı. Faşist yönetim, Talim Terbiye'yi göreve çağırdı. Okul kütüphanelerinde, sınıf kitaplıklarında ne kadar 'zararlı' kitap varsa yok edildi. Pek çok öğretmen, sınıf kitaplığında bulundurduğu 'sakıncalı kitap' nedeniyle soruşturma geçirdi. Öyle ki hırslarını alamayan faşist zihniyetler, yoksulluğu anlatan Kemaletti Tuğcu'yu bile yasakladı. Oysa, Kemalettin Tuğcu, zenginleri, yoksul çocukların elinden tutan birer melek gibi gösterirdi. Kısacası, yoksulluktan söz etmek bile sakıncalıydı.

Sıra, çocukları adam etmeye gelmişti. Eğiticilik, öğreticilik, güzel mesajlar verme adı altında pekçok didaktik çocuk kitabı doldurdu kitapçı raflarını. Bu kitaplarda çocuk kahramanlar, sevgi saygı dolu, annecikli babacıklı, sevgili öğretmenleri olan huzurlu, mutlu çocuklardı. Çevreciydiler, yalancılık, başkaldırma, acı çekme neydi bilmezlerdi. Vatan millet aşkıyla dolu yürekleri vardı. Kısacası iyi terbiye edilmiş çocuklardı herbiri. İşte bu yıllarda, aptal çocuk örneği diyebileceğim bir çocuğu anlatan "Çocuk Kalbi" satış rekorları kırmaya başladı (hâlâ önerilebiliyor). Öğretmenlerin, olmazsa olmaz, kitabı haline geldi. Çocuklara gençlere, pembe dünyalar sunan, mutlu olmanın yollarını pek romantikçe anlatan, çocuklara ana kuzusu olmayı öğütleyen İpek Ongun ise, ülkenin bir numaralı yazarı olmuştu.
Daha sonraki yıllarda, Christine Nöstlinger'in, yazdığı anti didaktik kitaplarla birdenbire dünya gündemine oturmasıyla birlikte, bizdeki öğüt verici kitaplara da, tü kaka gözüyle bakılmaya başlandı. Hem zaten, çocuklarımız yeterince terbiye edilmişti. Artık yeni şeyler yazma zamanıydı. Liberalizm  mi etkiledi bilmem, aklına esen herkes, çocuk kitabı yazmaya başladı durup dururken. İçlerinde, cümle kurmayı bilmeyenler, çocuğu tanımayanlar, kültür ve bilgiden yoksun olanlar çoğunluktaydı. Ortalık, çocuk kitabından geçilmez oldu. Çoğu 'yazar' bu konuda öyle hızlıydı ki, gencecik yaşında, yazdığı kitap sayısı 60'a, 70'e ulaştı.  Çocuğa ve çocuk kitabına yabancı olan kimi yayınevleri kendilerine gelen her dosyayı basmaya başladılar. Konular lay lay lom'muş, içerikleri kofmuş, kurgusu yokmuş, dil berbatmış kimin umurunda; sonuçta, para getiren bir iş ya, siz ona bakın.

Dinci iktidarın, dini kullanarak yapmak istediği uyutma politikasına en büyük desteği, bu tür yazarlar, gönüllü olarak veriyorlar şimdi. Zaten, dinci iktidarın da, bu tür yazarların kitaplarının hakim olduğu ortamdan pek yakındığı yok. O artık, koflluklarla değil, Yunus Emreler'le, Fareler Ve İnsanlar gibi insanlığı derinden etkileyenlerle uğraşıyor.
Bugün yaşadığımız 1Mayıs görüntüleri, 12 Eylüllü yılları anımsattı, bu nedenle yazımı yeniden yayımlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder