22 Ocak 2013 Salı

KİRLİLİK/ SUYA SABUNA DOKUNMAYANLAR

Rüzgarın estiği yöne savrulup gidenlerle dolu dört bir tarafım. Son yıllarda, dans etmeyi bilmeyenlerin egemen güç haline gelmesiyle birlikte, rüzgar tersten esmeye başlayınca, dans etmeyi çok iyi bilenler bile, köçek oyununa yöneldiler bir anda. Konuşulan diller, dillerimize; giyilen giysiler giysilerimize benzemez oldu. "Günaydın"lar, "hayırlı sabahlar"a; "merhabalar", selamünaleyküm" lere, "iyiyim"ler, "şükür Allaha"lara dönüştü. Kollarının altına sıkıştırdıkları defterleriyle, okuma yazma kurslarına giden kadınlar; kafalarını bürgüşleyip, uzun pardösüler giyerek koltuk altlarına sıkıştırdıkları Arapça Kuran'larla camilere doluşmaya başladı. Gün'lerin yerini "mukabele"ler aldı. Şen kahkahalar atıp kapı önlerinde söyleşen, yoldan sokaktan geçenlerle şakalaşan  kadınlar, mistik bir havaya bürünüp evlerine kapandılar. Ardından bir salgın hastalık gibi, karamsarlık, sessizlik sardı sokakları, mahalleleri, evleri.

Kendi emekli öğretmen çevrem bile, ilerlemiş yaşlarına bakmadan, Arapça öğrenme hevesine kapılıp, cami kapılarını aşındırmaya başladı. Gösteriş olsun diye, masalarının üstüne, aralarına ayraç konulmuş  Arapça  Kuran'lar sergileme alışkanlığı edindiler. Kendi aralarında namaz niyaz, cennet cehennemden başka bir şey konuşmaz oldular. Hastalıklı görünümleriyle; ağrıdan sızıdan söz ederken bile, bir punduna getirip "büyük Allahım" sözünü cümle aralarına sıkıştırır oldular.

Dinle, dindarlıkla ilgisi olmadığı bilinen, her dönemin adamı olmayı başaran kimi köşe yazarları; "Allah'ın varlığı gereklidir." türü yazılar yazarak; durumları herkesçe bilindiği için; kendilerinin, cenaze törenlerinde namaza durmasalar, dua edenlerle el kaldırmasalar bile, Allah'ın varlığının gerekli olduğuna inandıklarını belirten yazılar döşendiler köşelerine. Yayınevleri, özellikle çocuk kitapları basanlar; ciddi, toplumsal konulara değinen, ruhsal derinliklere eğilen, farkındalıkları artıran, yaşananlara eleştiriel gözle bakan kitapları basmak yerine, çocuğa hiçbir şey kazandırmayan  "lay lay lom" konuları içeren kitapları basmayı tercih eder oldular. Baskının yoğun yaşandığı dönemlerde, 12 Eylüllü yıllarda olduğu gibi, çocuk kitapları adam edilmeye başlanıyor ilkin. Kelli felli, aydın düşünceli insanlar olduğunu sandığımız pek çok kişi,  köşesine çekilip izlemekle yetiniyor yalnızca yaşananları. Suya sabuna dokunmayanlar, kirlenirler oysa! Ayrıca,şunu da unutmamak gerekir ki, rüzgar yön değiştirir bir gün.

Evet, gerçekten de rüzgar yön değiştiriyor şu günlerde. Tam olarak hissedilmese de, çok iyi gözlem yapıldığında, rüzgarın yön değiştirdiğini görebilirsiniz. Kendi mahallemde, kendi sokağımda ters yönden gelen küçük esintiler başladı bile. Bu değişimi en çok kadınlar hissettiriyor. Bir zamanlar koltuk altlarına sıkıştırdıkları Arapça Kuranlar'la camiye akın eden kadınların sayısı azaldı bu günlerde. Şimdi kadınlar, İngilizce kurslarına merak sardı. Garip benim bu memleketim; gerçekten çok garip! Nereden türedi, kimler akıl etti bilmiyorum, (dans etmeyi bilmeyenlerin akıl ettiğini  sanmıyorum) pekçok yerde, parasız dil kursları açılmış. Kadınlar, akın akın olmasa da, yavaş yavaş, küçük topluluklar halinde, dil öğrenmeye koşmaya başladılar şimdilerde. Yüzlerinde heyecan, bakışlarında canlılık oluştu. Daha bir mutlu görünüyorlar. Umarım, bundan böyle değişik alanlarda da kurslar açılır da, kadınlar yeniden hayata bağlanırlar.

Bir uyarıyla bitirmek istiyorum yazımı: Ey suya sabuna dokunmayanlar: Hızla kirleniyorsunuz!
             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder