14 Ekim 2012 Pazar

BİR ÖĞRETMENİN GÜNCESİNDEN(4)/SANKİ HER ŞEY DÜZELDİ

Bundan önceki üç yazımda da, yatılı okul yaşamından söz ettim. Anlattıklarım; bazılarına biraz fazla hüzünlü, biraz fazla saldırgan, biraz fazla karamsar hatta abartılı gelebilir. Gelsin! "Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer, " diyenlerden değilim; bu, kolaycıların işi. Ben zor olanı seçtim. Acı verdiği için üstünü örttüğümüz, görmezden geldiğimiz, bilinçaltına attığımız neler var, neler yok bakmalıyım.

 Ömrümüzün baharında adım attığımız bu yatılı okulun amacı; biz tıfılları ülkeye hizmet edecek, köyleri aydınlatacak, cehle karşı savaş açacak eğitim neferleri olarak yetiştirmekti. Bu amaç, çoğumuz kasabalardan gelmiş biz kızlar için  cezbediciydi doğrusu. Bu sayade, yüce birer ideal sahibi olacak; sonunda, vatanımıza milletimize hayırlı hizmetler sunacaktık. Büyük bir aşkla, bu yüce idealleri edindirmelerini bekliyorduk. Hazırdık.

İlk işleri, dış dünyaya açılan kapıları kapatıp biz kızları tecrit etmek oldu. Nedenini bilmiyorduk; alacağımız eğitimin bir parçasıdır diye düşündük. Sonraları, ciddi ve gergin yüzlü, gözlüklerinin ardından sert bakışlar fırlatan yönetici bir kadın öğretmen; atların dişlerini inceler gibi, sıraya sokup teker teker kaşlarımızı inceledi alınıp alınmadığını anlamak için. Etek boylarımızı ölçtü milim şaşmadan. Kendimize göre anlamlandırdık: Verilecek idealleri kazanabilmemizin koşullarından ikisi; kaşlarımızı almamak, etek boylarımızın istenilen standartlarda tutmaktır!

Yalnızca dilimlenmiş domatesle kahvaltıdan çıktığımız birgün; yanımdaki arkadaşıma; "Bir tek domates!.. Aç kaldım!" diye yakınırken, hemen arkamdan "Ebabil b.ku mu yiyecektin?" diye homurdanan müdür yardımcısının bu sözleri bana; bizlere kucak açmış, yediren, giydiren, barındıran , 'sıcak' bir yuva sunan, bizlerin ideal sahibi yüce kişilikler olmamızı sağlamak için her türlü eğitimi veren devletime karşı nankörlük etmemem gerektiğini düşündürdü. Utandım kendimden. Ders de çıkardım bu sözlerden: Uluorta her şeyi her yerde konuşma! Bil ki, mutlaka peşine düşmüş, seni adım adım izleyen bir ajan vardır bu dünyada! Bu ders, özellikle son yıllarda çok işime yaradı. Kendimi güvende hissetmek için, yalnızca; "Nasılsın, iyi misin, iyi olmanı yüce Allah'tan niyaz ederim!" tarzı sözler ediyorum telefon konuşmalarımda. Yakınma, istekte bulunma, ayrıca, ekmek teknene pisleme, gibi bir huyum da yoktur, aldığım eğitim sayesinde.

Aşk mı?!.. Aşk uzak dursun bizlerden! İdeallerimize ulaşmamızda olumlu ne rolu olabilir ki aşkın! Hak veriyorum eğiticilerimize; aşk, kapımızı çalmamalı asla! Hem, kedi yetişemediği ciğere mundar, filan demez; bizler kendi gönlümüzle, kendimiz vazgeçtik aşktan! Öyle soyut atasözleri filan bizi bağlamaz; gördüğümüz somut olaylardan ders çıkarırız biz.  Kocasından şiddet gördüğünü gizlemek için, koyu renk gözlüklerini çıkarmadan derse giren gencecik, dünya güzeli öğretmenimiz, sert bakışlarıyla dedektif gibi kaşlarımızı inceleyen müdür yardımcımızın, kocasından gördüğü şiddet sonucu düştüğü ruh halleri... Fazlasını söylemeye gerek yok, aşk, lanet bir şeydir!

Başkanlar (yöneticiler) göstermelik olarak seçilir. Evet, bu böyledir; ama, siz seçim sandığına gidip oy kullanmak zorundasınız! Okul Başkanlarımızı yönetmelik gereği seçtiğimizi; bu  nedenle hiçbir sorumluluk taşımadıklarını, aklınızın bir köşesine yazın. Beklenti içine girmeyin onlardan yana; sizler, yalnızca verdiğimiz, vermeye çalıştığımız ideallerin peşine düşün yeter! Cehaletten kurtuluş, sizin elllerinizdedir unutmayın!

Bu yatılı okulda ideal sahibi öğretmenler olabilmeniz için ne tür bilgiler verildi, derseniz; gizli bir el belleğimi silmiş olduğundan sessizlik olacaktır yanıtım.
Uzun lafın kısası; sonunda, alnımızı bilgilerden çelenklerle donattığına kanaat getiren devletbaba; cehli gidermemiz, köyleri aydınlatmamız için kuş uçmaz, kervan geçmez köylere saldı bizleri. Bütün bunları koşarak gerçekleştirmemiz isteniyordu. İyi de, yıllarca tecritte yaşamış bizler, yürümekte zorlanıyor, düz yollarda bile tökezliyorduk; böyleyken,  köylerin çamurlu yollarında nasıl koşacaktık?! Duygularımıza ambargolar koyarak yüreklerimizi karartılmıştı; kararmış yüreklerimizle, nasıl aydınlatacaktık köylerimizi!?..

2 yorum:

  1. Ama... ama... çok kısa oluyor bu yazılar... :(( insan devamını istiyor... yoksa okulda "kısa kes aydın havası olsun!"u da mı öğrettiler?? :)))

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Meraklı Kedi, çok meraklı olduğunu biliyorum. "Kısa kes aydın havası olsun" u öğretselerdi keşke! Susturdular. Bizler de, susuturulmaya dünden razıymışız ki; susutuk. O gün bu gündür sürüyor suskunluğumuz. Daha uzun yazmamı istiyorsun, uzun yazıları okumaya kimsenin tahammülü yok artık. Kısa komutlarla yönetilen bizler, uzun olan hiçbir şeye tahammül edemiyoruz. Reçetelerle idare etmek yaşam felsefemiz. Ben yalnızca, öğretmen yetiştirmeye soyunmuş bir yatılı okulun, havasını koklatmaya çalıştım kısaca. İlgine ve yol göstericiliğine teşekkür ediyorum. Yararlanıyorum görüşlerinden ve üzerinde düşünüyorum uzuuuuuun uzuuuuuun!

    YanıtlaSil