Köyde, tek başıma yaşamaya karar verdiğim anda hissetiğim ürperti aklıma geldiğinde, bugün bile titrerim hâlâ. Ah o zifiri karanlık ve ölüm sessizliğine bürünmüş köy geceleri yok mu; korkunçtur, korkudan öldürür insanı! Kadınların pekçoğu gibi korkağın teki olan bana, "neden böyle bir karar aldın," diye sorarsanız, çünkü, doğaya hayranlığım vardır; çünkü, yaşamımın pek çok alanında beni kısıtlayan ve hiç hoşuma gitmeyen korkaklığımdam kurtulma isteğim vardı. Önüme bir fırsat çıkmıştı işte! Kızımın ısrarlı karşı çıkışlarına karşın; "Kalacağım," dedim, "tek başıma kalacağım köyde, korkularıma yenik düşmeyeceğim!"
Söylemesi kolay; ya uygulaması?!! Bu uğurda çektiğim çileleri, yaşadığım doğum sancılarını bir tek ben bilirim! Şimdi, yaşadıklarımı anlatayım biraz:
Hava kararır kararmaz kendimce önlemler alıyor; perdelerimi sıkıca kapatıyor, pencere önlerinden uzak duruyor; her an başıma bir kötülük gelebileceği kaygısı içinde, saatlerce koltuğumda büzüşüp kalıyordum. Büzüştüğüm koltukta, kendimi koruma yöntemleri düşünüyor; sonunda, düşündüğüm yöntemlerin hiçbirinin işime yaramayacağını görüyordum. "Kötü bir durumla karşılaşırsam, bağırır yardım isterim" diyemiyordum; çünkü, komşularımın evleri, ne kadar bağırırsam bağırayım sesimi duyuramayacağım kadar uzaktaydı. Jandarmaya telefon edebilirdim; ama, özellikle geceleri cep telefonları çekmiyordu. Yine de bir umut, jandarmayı kaydettiğim telefonumu elimin altından hiç ayırmıyordum. Bu durumda, korkularıma bir de jandarmaya ulaşamama kaygısı ekleniyor, daha beter ürküyordum. Çaresizlik içinde kendi beynimi kendim yıkamaya kalkışıyor; "Aptal olma, kendi ürettiğin korkulara yenik düşme!"diye telkinlere başlamışken, beni yerimden hoplatan "çatttt, pııt, pat, çattt çıtırt!" sesleri yankılanmaya başlıyordu evin duvarlarında. Ahh, nasıl da korkuyordum. Yeni bir sesizlik başlayıp biraz sakinleştiğimde, çatıdan gelen çatt, pat sesleriyle irkiliyor, evi birilerinin taşladığı kuşkusuna kapılıyordum. Bu çat çut'lara anından köpek havlama sesleri karışıyor, Yaşar Kemal'in romanlarında olduğu gibi, köyü eşkıyalar basmış, ellerinde silahlarıyla bir takım palabıyıklı adamlar her an kapıma dayanacaklarmış duygusuna kapılıyordum. Bazı geceler, birisi boğazlanıyormuş gibi sesler geliyordu bahçeden. Soluksuz kalııyor, korkudan öleceğimi sanıyordum. Köylünün attığı silah ve yabani hayvan seslerini saymıyorum bile!
Köylülerin, "Yanına, hısımdan akrabadan birilerini bul, yalnız kalma!" önerileri, korkularımı artırmaktan başka işe yaramıyordu. Bir gün, kocası sık sık köy dışına gittiği için, yöresel mimariye uygun, köyün dışında bulunan koskaca bir evde tek başına kalan Binnaz uğradı yanıma. "Korkuyor musun?" diye sordu. Aslında, korktuğumu köylüden gizliyordum; korkmak, utanılacak bir şeymiş gibi... Binnaz kader ortağım olduğu için; "Korkuyorum, birazcık!" dedim.
"Kaçırılacak kızın var mı?" diye sordu.
Bu ilgisiz soruya ne diyebilirdim ki!
"Birinin göz dikeceği paran, altının var mı?
Sessiz kalmamak için,"Yok," dedim.
"Eeee, öyleyse neden korkuyorsun? Sana bir şey olmaz; vur kafayı yat!" dedi.
İnsanların ürettiği korkular, kültür düzeyine, yaşadığı çevreye göre nasıl da değişkenlik gösteriyordu!
Neyse, duvarlardan gelen çatırtıların, ev ahşap olduğundan, tahtaların gece-gündüz arasındaki ısı farkı nedeniyle genleşip büzülmesinden kaynaklandığını; çatıdan gelen patırı ve çatırtılara evi çevreleyen ağaçlardan çatıya düşen meyve ve kozalakların neden olduğunu; köpeklerin, bir kaplumbağa, bir kirpi ya da yakınlardan geçen bir kedi gördüklerinde bile havlayabileceğini, bu havlamalardan korkmamam gerektiğini zamanla anladım. Bahçeden gelen boğazlama seslerinin ise, köylülerin Alakanat, dediği, çok garip ve değişik sesler çıkarabilen bir kuşun ötüşleri olduğunu öğrendim.
Şimdi, hiçbir korkum kalmadı. Koltuğumda büzüşüp kalmadığım gibi, yaşamda da büzüşüp kalmamam gerektiğini öğrendim. Korkularımı yenebildiğimi görmek bana güç verdi. Alabildiğine özgürleşmiş hissediyorum kendimi! Sokaklara çıkıp, "Var mı bana yan bakan!!" diye bağırabilirim bile.
Köylülerden sık sık şu sözleri duya oldum son günlerde: "Sen köyümüzü şereflendirdin ! Kendimizle gurur duyuyoruz seninle aynı köyde yaşadığımız için!" Ben de kendimle gurur duyuyorum, korkularım karşı açtığım savaşı kazandığım için; ama, başkalarının övgülerinden hoşlanmam; utandırır beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder