28 Eylül 2012 Cuma

BİR ANNENİN GÜNCESİNDEN


SÖYLEDİĞİN GİBİ.....
Psikolojik travma yaşıyorum. Oğlumu yitirdim ben; "küçük", güzel oğlumu...
İnsan sevdiğini, yalnızca biyolojik olarak yok olduğu, yani o öldüğü zaman yitirir sanırdım; ya da ona, aradaki bağları koparacak kadar büyük bir kötülük yaptığında...  Meğer sevdiğinizi, o dipdiri, capcanlıyken ve siz onun "iyilik meleği" olma görevini sürdürürken de yitirilebiliyormuşsunuz. Bunu çok sonra anladım.

Biricik sevgili oğlum: Sen benim gözbebeğim, varlığımın sebebiydin. Sen benim neşem, sen benim hüznümdün. Senin sevincine sevinir, senin hüznüne hüzünlenirdim. İki adım öteye bile gitsen, öpmeden yolcu ettiysem, burukluk hisederdim içimde. Sensiz, evin neşesinin yiteceğini; gecikirsen, derslerini aksatacağını düşünür; "Gecikme oğlum!" derdim, her sokağa çıkışında: "Gecikme! Gecikme! Gecikme..." Ergenlik döneminin sancılı, şaşkın, kaygılı, varlığını ortaya koyma çabalarını yoğun yaşadığın o günlerinde, başına kötü bir şey gelmesinden korkar, kalbim deli gibi çarpar, kendimi helak ederdim geceleri eve geç döndüğünde! Bağırırdım sana deliler gibi: "Beni kalpten öldürmek mi istiyorsun! Beni kalpten öldürmek mi istiyorsun! Beni kalpten....." Böyle sefil anlarımda, suçluluk duygusu hissettirir miydim sana bilmiyorum; ama, isyan duygularını kabarttığımdan eminim. O güne dek hiç görmediğim şekilde karşımda diklenir; "Toz olurum!" diyerek tehdit ederdin beni.

Üniversitenin iyi bir bölümünü kazandığında, yolcu ederken seni dünyanın en mutlu insanı bendim sanki. Ayrılık acı verse de, kendine "iyi bir gelecek" hazırlayabileceğini, okul sonrası tekrar eve döneceğini düşünmek acımı hafifletiyordu. Bilmiyordum ki, uçan kuş tekrar yuvaya dönmez... Neyse, birgün ziyaretine geldim okuduğun kente. O da neyin nesiydi!?.. İkide bir kollarını boynuna dolayan, gözlerini gözlerinden ayırmayan sarı saçlı bir kızla çıkageldin karşıma! Hazırlıksız yakalandığım için mi bir şaşkınlığın içine düşmüştüm; yoksa, pabucumun dama atıldığı gibi bir önseziye mi kapılmıştım; bilmiyorum... Bildiğim tek şey, geçirdiğim sarsıntıydı. Neyse ki, oturduk en yakınımızdaki bir kafeye. Ben suskunlaştıkça, sarı saçlı kız, seni yanına yanına çekiyor; gülüşmeye başlıyordunuz karşılıklı. Benim, bir daha yaşamınıza giremeyeceğimi anladığım, gelecek planları yapıyordunuz birlikte. Şöyle bir baktım, oğlumun sarı saçlı kızdan başka bir şey görmeyen gözlerine; kendi kendime; "Söylediğin gibi; toz oldun oğlum!" dedim.

Devamı, bir sonraki yazımda....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder