1 Kasım 2012 Perşembe

PSİKOLOJİK SAVAŞ


Ülkemizde sosyal demokratların oy oranın yüzde 20-25 lerde seyrettiği bilinen bir gerçek. Bu sonuç, olağanüstü durumlar dışında (Kıbrıs Harekatı) yıllardır değişmedi. Tutuculuğun temsilcisi muhafazakarlar; değişimi, dönüşümü, demokratik ilerlemeleri istermiş ve bu yolda mücadele veriyorlarmış gibi görünseler de, siyasi felsefelerine ve yaşam anlayışlarına ters düşen değişim ve dönüşümün, iktidarlarının sonunu getireceğini bildiklerinden, söylediklerinin tersine halkı muhafazakarlaştırma yolunda adımlar atmışlardır. Zaten AKP'nin her alanda giriştiği muhafazakar uygulamalar bunu açıkça göstermektedir.(Teknolojik ilerlemelerin yaygınlaşması konumuz dışı.). İnsanların kafa yapısını, düşünce sistemini ileriye, çağdaşlığa yöneltmeyen her değişim dönüşüm, geriye gidiş demektir bana göre.

Siyasetten anladığımı söyleyemem, ayrıca siyaseti sıkıcı bulurum. Fakat, şu son günlerde yaşadığımız baskılar, dört bir tarafın camiler ve boş köylerin bile imamlarla donatıldığı; kadınların bir bir başlarını kapatıp 'mukabele' adı verilen ve moda olan etkinliklerde sıkça boy göstermeye, selamunaleyküm'lerle selamlaşmaya başlamaları, örtünen kadınları savunmanın çağdaşlık kabul edildiği, çığrından çıkma yolunda ilerleyen ve kafalarını dogmalara gömmüş insan topluluklarının artışını görmek, beni siyasete kafa yormaya yönlendirdi.

Kendini hissettirmeden yavaş yavaş ilerleyen bir karşı devrim sürecinde, muhafazakar iktidarın uyguladığı yöntemlerin başında psikolojik savaş geliyor. Bu konuda çok da başarılılar. En basiti, sık sık insanların hiç de düşünmek istemedikleri konuları gündeme getirip (zina, kürtaj, flört, üniversitelerin ahlak bozması, kadın erkek eşit değildir söylemleri vs...) böylece insanların kafasını karıştırmalar. İçki içenlere laf dokundurmalar, küçümsemeler. Duygusal saldırılar; yahu sen kim oluyorsun, kilon kaç,  Gavur İzmir, söylemiyle İzmirliler'e, Yezidiler ve Aleviler'e olduğu gibi. İmam Hatip Okullarını ve mezunlarını överek, diğer okul mezunları ve velileri üzerinde baskı kurmak, çocuklarını İHL'ye göndermeyen gerçek dindarlar üzerinde suçluluk duygusu yaratmak. Uygulanan bu tür psikolojik baskılar o kadar çok ki, bu kadarıyla yeterlersem düşüncelerimi açıklamış olurum.

Psikolojik baskı bu kadarla sınırlı değil tabi ki! İktidarlarında baskı yolunu seçenler, genelde aşırı kontrolcü, korkak ve nevrotik, iktidar açlığı içinde olduklarından, çevrelerinde korku da salabiliyorlar. Bu baskılarını en çok da medya üzerinde uygulamaya koyuyorlar. Baskılara karşı çıkan pek çok gazeteci işinden olurken, pek çoğu da korktuğu ya da bir çıkar umduğu için iktidarın yanında yer alarak, yandaş veya iktidar şakşakçısı olarak karşımıza çıkıyor. Tabi ki, muhafazakar iktidar, verdiği psikolojik savaşta en çok bu gazetecilerden yararlanıyor. Daha iki gün önceki bir gazetede çok bilinen bir gazeteci, halkın her şeyi göze alarak meydanlara çıktığı, yaptığı eylemlerin sonunda mutlu olan halka şunları söyleyebiliyor: "Cumhuriyet, laiklik, Atatürkçülük adına siyaset yapmak, hele bu değerler üzerine sokağa dökülmek AKP'nin işine yarar."

Yine 29 Ekim'de biber gazlarından ve basınçlı sudan perişan hale gelen vatandaşın yaşadığı çirkinlikler akıllardayken, TV' sunucusu, Boğaz Köprüsü'ndeki gösteriler yönelip; "Bakın, bakın! Ne güzel bayram kutluyoruz diyebiliyor. Tartışma programları yönetecileri, iktidara karşı olduğunu söyleyen konuşmacıya, hamamböceğine bakar gibi bakabiliyor.

Bütün bu psikolojik savaş taktikleri, zaten feodal yapıyı kıramamış, birey olamamış, yıllarca muhafazar kültürün etkisi ve baskısı altında yaşamış yurttaşları şaşkınlaştırıp, etkisi altına alabiliyor. Psikolojik savaşın amacı da zaten, insanları şaşkına çevirip beynini yıkayarak istendiği gibi, istendiği şekilde egemenlik altına alabilmektir.                        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder