30 Kasım 2012 Cuma

İÇE BAKIŞ/ DÜŞÜNSEL KÖRELME

Herkes benim gibi midir bilmiyorum: Ne zaman günlük olayları izlemeyi bıraksam, toplumsal sorunlardan, iktidardakilerin oynadığı oyunlardan, başımıza örülen çoraplardan habersiz kalsam, düşünce sistemim köreliyor. Açıkçası aptallaşıyorum; daha doğrusu, kendimi aptallaşmış hissediyorum. Kaygılarım da artıyor: Acaba ben kış uykusuna yatmışken, kafalarında bin bir tilki dolaşan, gözlerini hırs bürümüş, sinsilikte uzmanlaşmış yönetici sınıf hangi dolapları çevirdi; din ticaretinin en kazançlı iş olduğu şu günlerde, kazanılmış kadın haklarının hangisi tırpanlandı ya da tırpanlanmaya çalışılıyor!
Şu son günlerde çocuklarımının ve torunlarımın günlük yaşamlarının hızlı seyrine kendimi kaptırdığım için günlük olayları izleyemeyen ben; bir yandan bunları düşünüyor, bir yandan da; "İnsanın düşünce sisteminin gelişmesi illa ki günlük gelişmeleri izlemekle mi sağlanırmış!" diyerek kızıyorum kendime. "Kitap okuyorsun, İstanbul'da torunların ve çocuklarınla birliktesin, toplum içine girip çıkıyorsun daha ne! Bırak bu saçma kaygıları, aptallaştığın filan da yok üstelik!" Kendime böyle kızıyorum ama, yazmadan duramayan ben, 20 gündür 'Blog'uma tek satır yazamıyorum. Bilgisayarın başına geçtiğimde, bakakalıyorum ekrana.

Baktım yazamıyorum, düşünüyorum oturup: Yazmak, okumakla ilgilidir, denir hep. Okumak derken, Maksim Gorki'nin söylediği gibi; insanı, bulunduğu yerden daha ileriye götüren, yeni ve daha iyi yaşama yönlendiren kitapları okumaktan söz ediyorum. Bu görüşe tamamen katılıyorum: Okumayan bir insan yazamaz. Yazamaz da, yalnız okumak da yetmiyormuş meğer. Her şeyin hızla değiştiği, önemli kavramların içinin boşaltıldığı, kapitalizmin acımasızlığının artıp azgınlaştığı şu günlerde, gökte uçan kuştan bile haberdar olunması gerekiyor yazabilmek için.Tek başına kitaplar; son yıllarda iyice artan  haksızlıklar, vurgunlar, soygunlar, aldatmacalar, kandırmacalar, doğa katliamları, her köşebaşına bir cami dikilmesi gibi durumlar karşısındaki duyarlılığımı, öfkemi, tepkimi, karşı duruşumu tetiklemeye yetmiyor ne yazık ki! İşte bu karşı duruşlarım, ortaya koyduğum tepkilerim, haksızlıklara karşı gösterdiğim duyarlılığım hep günlük olayları, gelişmeleri izlediğim sürece gerçekleşiyor bende; bırakın düşünsel körelmeyi, hiperaktifleşiyor düşünce sistemim.

Oysa, düşünsel körelme, hızla ilerleyen bir hastalık gibi. Bu hastalığın düşünce sistemimi çalışamaz hale getirdiğini, beynimi boşalttığını birdebire son anda fark ettiğimde sarsıldım. Neyse ki, doktorların söylediği gibi erken tanı düşünce sistemimin merkezi, beynimi kurtarmaya yönlendirdi beni. Onu çok iyi beslemeliydim. Toplumsal olayları, siyasi iktidarın izlediği yolu, medyayı, komşularımı, sokaktaki insanı, aydın ve yazar geçinenleri, gerçek aydın ve yazarları, tüm dünyayı, hem devlet, hem ailelerin  çocuklara yaptıkları zulmü, örtünme delisi kadınların varacakları son noktayı vb...
Ne mutlu bana ki, kendime geldim sonunda: Blog'uma yazabildim.               
       

2 yorum:

  1. gündem o kadar dolu ki... obez olmaktan koru kendini... dost önerisi sadece :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili meraklıkedi, teşekkür ederim uyarın için. İnsanı düşünen birilerinin olması ne güzel!

      Sil